” İnsan, karşılaştığı kişilerin kalıntısıdır. “
Sigmund Freud; psikoloji biliminin temel taşlarını atan, bilinçdışı zihinsel süreçlerin anlaşılmasında devrim yaratan ve insan davranışlarını anlamada çağ açan bir isimdir. Hem tıp hem de psikoloji alanlarındaki katkılarıyla tanınan Freud, günümüzde hâlâ pek çok alanda tartışılmakta ve etkisini sürdürmektedir. Psikanaliz kuramının kurucusu olan Freud’un düşünceleri modern psikolojinin şekillenmesinde büyük bir rol oynamış ve birçok teorisyen tarafından ya benimsenmiş ya da eleştirilmiştir. Onun mirası sadece psikoloji literatürüyle sınırlı kalmayıp kültür, sanat ve edebiyat gibi alanlarda da derin izler bırakmıştır. Freud’un hayatı, eğitimi, çalışmaları ve teorileri bir bilim insanından çok daha fazlasını ifade eder ve psikolojinin ötesindeki etkisi onun entelektüel mirasının ne kadar kapsamlı olduğunu gösterir.
Sigmund Freud, 6 Mayıs 1856’da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na bağlı olan Freiberg (günümüzde Çek Cumhuriyeti sınırlarında bulunan yeni adı ile Příbor) kasabasında doğdu. Ailesi köken olarak Yahudiydi ve Freud’un doğduğu dönemde ailenin maddi durumu oldukça zorluydu. Freud’un babası Jakob Freud bir keçi dericisi ve annesi Amalia Freud ise ev hanımıydı. Ailenin sekiz çocuğundan biri olan Freud eğitim hayatına erken yaşta büyük bir kararlılıkla başlamıştır. Küçük yaşlardan itibaren üstün bir zekaya sahipti ve özellikle akademik başarısıyla dikkatleri çekti. Viyana Üniversitesi’ne kabul edilen Freud burada tıp eğitimi almaya başladı. Tıp fakültesinde beyin ve sinir hastalıklarına olan ilgisi arttı ve nörolojiye yönelmeye karar verdi. Bu dönemde nörolojik hastalıklar hakkında birçok araştırma yapmış ve çeşitli psikolojik rahatsızlıkları inceleme fırsatı bulmuştur.
İlk öğrenim hayatını Viyana’da tamamladıktan sonra 1873 yılında Viyana Üniversitesi’ne kaydoldu. Başlangıçta hukuk okuma niyetinde olsa da kısa süre içinde bilimsel araştırmalara olan ilgisi onu tıp okumaya yönlendirdi. Viyana Üniversitesi’nde eğitimini tamamladıktan sonra 1881 yılında mezun oldu. Eğitimi sırasında özellikle sinirbilim ve nörolojiye olan ilgisi artmış, bu alanlar kariyerinin temelini oluşturmuştur. Tıp eğitimi sırasında zamanının en önemli nörologlarından olan Theodor Meynert’in gözetiminde çalıştı. Meynert, beyindeki sinirsel yapılar ve işlevlerle ilgili yaptığı araştırmalarla tanınmıştı ve onun öğrencisi olarak beynin yapılarını incelemeye ve insan davranışlarıyla ilgili biyolojik temelleri araştırmaya başladı. İlk yıllarda nöroloji alanında yaptığı çalışmalar, sinirsel hastalıklar ve beyin fonksiyonları ile ilgili derinlemesine bilgi edinmesini sağladı.Viyana Üniversitesi’nde tıp eğitimini tamamladıktan sonra sinir hastalıkları üzerine çalışmalar yapmak üzere Viyana’daki bir hastanede nöroloji uzmanı olarak görev almaya başladı. Burada beyindeki sinirsel işlevler ve davranışlar arasındaki bağlantıları araştırmaya başladı. Freud hayatında önemli bir dönüm noktasını 1885’te Paris’e gitmesiyle yaşadı. Paris’te ünlü nörolog Jean-Martin Charcot’un yanında hipnoz üzerine çalışmalar yaptı. Histeride hipnozu kullanan ilk nörolog olan Charcot hipnozun psikoloji vakalarında etkili olabileceğini savunuyordu. Freud burada hipnozun insan psikolojisi üzerindeki potansiyel etkilerini derinlemesine inceleme fırsatı buldu.
1880’lerin sonlarına doğru ileride psikanalizin temel taşlarını oluşturacak olan “bilinçdışı” ve “travmalar” konularına ilgi duymaya başladı. Bu dönemde ünlü psikolog Josef Breuer ile birlikte psikolojik tedavi yöntemlerini incelemeye ve araştırmalar yapmaya devam etti. Breuer ile birlikte “Studies on Hysteria” adlı önemli bir çalışma yayımladılar. Bu kitap psikanaliz kuramının temellerini atmış ve özellikle hastaların semptomlarını çözmek için bilinçdışı süreçlere odaklanılmasının önemini vurgulamıştır.
Sigmund Freud’un psikolojiyi yeniden şekillendiren en önemli katkısı psikanaliz adlı tedavi yöntemini geliştirmesidir. Psikanaliz bireylerin bilinçaltındaki gizli düşünce, his ve arzuları ortaya çıkarmayı amaçlayan bir terapi yöntemidir. Freud insan zihnini bilinçli ve bilinçdışı olmak üzere iki ana bölüme ayırmış ve kişilerin psikolojik sorunlarının büyük bir kısmının bilinçdışındaki bastırılmış arzular ve travmalarla ilgili olduğuna inanmıştır. Freud’a göre insanların birçoğu yaşadığı travmaları bilinçli olarak unutmuş olsalar da bu travmalar bilinçdışında hayatlarını etkileyen büyük bir güç haline gelir. Bilinçdışındaki bu bastırılmış unsurlar sadece kişisel travmalarla değil, aynı zamanda toplumsal normlar ve kültürel baskılarla da şekillenebilir. Freud’un teorisi, bireysel ve toplumsal dinamiklerin karmaşık bir etkileşimini içerir.
Bilinçdışının içeriği çoğunlukla bilinçli olarak bastırılmış duygular, düşünceler, anılar ve arzularla doludur. Bu bastırılmış içeriğin bireyin bilinçli yaşamında çeşitli ruhsal bozukluklar ve semptomlar olarak kendini gösterdiğini savunur. Psikanalizin amacı bilinçdışındaki bu bastırılmış unsurları ortaya çıkarmak ve bireylerin bilinçli düzeyde bu içeriği kabul etmelerini sağlamaktır.
Psikanaliz kuramı sadece bilinçdışına odaklanmakla kalmaz aynı zamanda insan kişiliğinin gelişimine dair önemli ilkeler de sunar. Psikanaliz kuramının başlıklarını ele alalım;
Bilinç, Bilinçaltı ve Bilinç Öncesi
Freud; insan zihnini üç düzeyde tanımlar: Bilinç, Bilinçaltı ve Bilinç öncesi
ID, Ego ve Süper Ego
Freud, insan kişiliğini üç temel yapıya ayırmıştır: id, ego ve süper ego. Bu yapılar arasındaki denge bir bireyin psikolojik sağlığı üzerinde büyük bir etkiye sahiptir.
Bastırma (Repression)
Freud’a göre bastırma bilinçdışına itilen duygular, düşünceler ve anıların temel mekanizmasıdır. İnsan kabul edilemez veya rahatsız edici düşünceleri ve duyguları bilinçdışına iterek unutmaya çalışır. Bastırılmış bu içerikler psikanaliz gibi tekniklerle yüzeye çıkabilir. Freud bu bastırılmış içeriğin çeşitli psikolojik semptomlara yol açabileceğini savunmuştur.
Serbest Çağrışım (Free Association)
Serbest çağrışım Freud’un psikanalitik terapi yöntemlerinden biridir. Bu yöntemi kullanarak hastaların daha derin psikolojik düzeylere inmesini sağlamayı amaçlamıştır. Bu teknikte hastalar düşüncelerini ve duygularını sansürlemeden ve hiçbir filtre koymadan ifade ederler. Bu süreç bilinçdışındaki gizli düşüncelerin açığa çıkmasını sağlamak için kullanılır. Freud, hastaların serbest çağrışım yoluyla bilinçdışındaki travmaları ve bastırılmış duygularını keşfettiklerini öne sürmüştür.
Rüya Analizi
Freud rüyaların bilinçdışının kapılarını araladığını savunmuştur. Ona göre rüyalar bastırılmış düşüncelerin, arzuların ve travmaların sembolik ifadeleridir. Rüyaların iki düzeyde incelenmesi gerektiğini belirtir;
Rüya analizi psikanalizde önemli bir yer tutar çünkü Freud’a göre rüyaların sembolik çözümlemesi bireyin içsel çatışmalarını anlamada önemli bir yol göstericidir.
Ego Savunma Mekanizmaları
Freud’un psikanaliz kuramı insanların bilinçdışındaki çatışmalarla başa çıkmak için geliştirdiği çeşitli ego savunma mekanizmalarını da kapsar. Bunlar bireyin kaygıyı azaltmak ve içsel çatışmalarla başa çıkmak için kullandığı bilinçdışı stratejilerdir. En yaygın savunma mekanizmalarından bazıları şunlardır;
Freud’un psikoseksüel gelişim teorisi insanın kişilik yapısının erken çocukluk döneminde şekillendiği ve bu dönemde yaşanan cinsel gelişim aşamalarının yetişkinlikteki davranışları ve ruhsal durumları etkilediği fikrine dayanır. Freud’a göre, her bir gelişim aşaması bireyin ruhsal yapısının bir parçası olarak belirli bir cinsel enerjinin (libido) belirli bir vücut bölgesine odaklandığı dönemi temsil eder. Eğer bu aşamalarda sağlıklı bir gelişim sağlanamazsa birey ileri yaşlarda bu aşamalara ilişkin takıntılar veya psikolojik problemler yaşayabilir.
Psikoseksüel gelişim aşamaları; oral, anal, fallik, latent ve genital olmak üzere beş evreye ayrılır;
Oral aşama doğumdan yaklaşık bir yaşa kadar olan dönemi kapsar. Bu dönemde çocuğun temel haz aldığı bölge ağızdır. Bebekler bu dönemde ağız yoluyla çevreleriyle etkileşim kurarlar; emmek, ısırmak ve çiğnemek gibi eylemler temel haz kaynağıdır. Freud, bu dönemdeki cinsel enerjinin ağız bölgesine odaklandığını ve bu sürecin çocuğun gelişimi üzerinde uzun vadeli etkiler yarattığını savunmuştur.
Anal aşama çocuğun tuvalet eğitimi aldığı ve dışkı kontrolü üzerinde odaklandığı bir gelişim dönemidir. Bu dönem yaklaşık 1 yaşından 3 yaşına kadar sürer. Freud, bu dönemde çocuğun cinsel enerjisinin anal bölgeye (makat bölgesine) kaydığını belirtmiştir. Çocuk dışkı yapmayı kontrol edebilme gücünü keşfeder ve bu süreç çocuğun egosunun gelişmesine katkıda bulunur.
Fallik aşama 3 ila 6 yaş arasında görülen bir dönemdir. Bu dönemde çocuğun cinsel enerjisi genital bölgeye odaklanır. Çocuk bu dönemde cinsiyet farklarını anlamaya başlar ve cinsel kimlik gelişimi başlar. Freud, bu döneme ilişkin Oedipus kompleksi ve Elektra kompleksi gibi önemli kavramları temellendirmiştir;
Latent aşama 6 yaşından ergenliğine kadar olan dönemi kapsar ve bu dönem Freud’a göre cinsel dürtülerin baskılandığı çocukların toplumsal beceriler kazandığı bir evredir. Bu dönemde cinsel enerji genital bölgeden başka alanlara kayar. Çocuklar öğrenme, arkadaşlık, oyun ve toplumsal kurallar gibi alanlarda gelişirler.
Genital aşama, ergenlikle başlayan ve yaşam boyu süren bir dönemdir. Bu dönemde cinsel enerji yeniden genital bölgeye kayar ve birey yetişkinlik cinsel kimliğini kabul eder. Genital aşama, fiziksel olgunlaşma ile birlikte bireyin cinsel ve duygusal ilişkilere girmeye başlamasıyla tanımlanır.
Bu aşamalar psikanaliz kuramına göre bireyin ruhsal ve kişilik gelişimini belirleyen kritik süreçlerdir ve Freud’a göre bu süreçlerde yaşanacak olumsuzluklar, bireyin yetişkinlikteki davranışları ve kişilik özelliklerini etkileyebilir. Freud, çocukluk dönemi travmalarının yetişkinlikteki kişilik ve davranışları üzerinde önemli bir etkisi olduğunu savunmuştur. Onun için çocuklukta yaşanan olumsuz deneyimler bilinçdışına itilir ve bu bastırılmış duygular daha sonra çeşitli psikolojik semptomlara yol açabilir. Freud terapi sürecinin amacının bu bastırılmış anıların ortaya çıkarılması olduğunu belirtmiştir.
Freud’un psikanaliz kuramı sadece psikoloji alanında değil aynı zamanda kültür, sanat ve edebiyat dünyasında da büyük bir etki yaratmıştır. Modern edebiyatın birçok önemli ismi Freud’un bilinçdışına dair teorilerini eserlerinde kullanmış ve bununla birlikte psikolojik çözümlemeler yapmışlardır. Freud’un teorileri, sürrealizm gibi sanat akımlarının temelini atmış, sanatçılar ve yazarlar bilinçdışının derinliklerine inmeye başlamıştır. “bastırma”, “rüya analizi” ve “seksüel gelişim” gibi kavramları modern sanatın çeşitli formlarında yer bulmuştur.
Etkisi sadece Batı dünyasıyla sınırlı kalmamış, tüm dünyada düşünsel bir değişim yaratmıştır. Pek çok psikolog ve düşünür, Freud’un teorilerini ya kabul etmiş ya da buna karşı alternatif yaklaşımlar geliştirmiştir. Carl Gustav Jung, Alfred Adler gibi Freud’un öğrencileri psikanalizi kendi düşünsel sistemlerine uyarlamış ve geliştirmiştir.
Freud, 1938’de Nazi Almanyası’nın Avusturya’yı işgal etmesinin ardından Yahudi olduğu için Viyana’dan kaçmak zorunda kaldı. Londra’ya yerleşen Freud, burada son yıllarını geçirdi. 1939 yılında ağrılı bir hastalık olan ağız kanseri nedeniyle hayatını kaybetti. Freud’un ölümünden sonra psikanaliz dünya çapında hızla yayıldı ve hem terapötik uygulamalarda hem de akademik alanda derin bir etki bıraktı. Freud’un bazı teorileri ise özellikle cinsellik ve kişilik gelişimiyle ilgili olanlar zaman içinde eleştirilmiş ve geliştirilmiştir.
Sigmund Freud, modern psikolojinin gelişiminde bir dönüm noktası yaratmış ve insan zihninin derinliklerine dair anlayışımıza yön vermiştir. Psikanaliz kuramı, bilinçdışının insan davranışları üzerindeki etkilerini anlamamıza yardımcı olmuş, kişilik teorileri ve terapi teknikleri, psikolojinin temel yapı taşları haline gelmiştir. Freud’un teorileri günümüzde hâlâ birçok psikolojik tedavi yönteminin temelini oluşturmakta ve psikoloji biliminin gelişmesine katkı sağlamaktadır. Freud, insan zihnini anlamada en önemli kilometre taşlarından birini ortaya koymuş ve bunun yanı sıra kültür, sanat ve edebiyat gibi farklı alanlarda da kalıcı bir etki bırakmıştır. Freud’un mirası, insan doğasının daha derin bir şekilde anlaşılması adına büyük bir öneme sahiptir.
Modern toplumlarda bireylerin kimliklerinin şekillenmesinde ekonomik kültürel ve ideolojik faktörler önemli bir yer tutmaktadır. Kapitalist…
Günümüz dünyasında kahve, yalnızca bir içecek olmanın ötesine geçerek kültürel ve toplumsal bir sembol haline…
Giriş Günümüz şehir yaşamı, bireylerin günlük rutinlerine sadece ekonomik ya da lojistik değil aynı zamanda…
Canavarlarla savaşan kişi dikkat etmelidir; ki kendisi de bir canavara dönüşmesin. Çünkü uzun süre uçuruma…
Bisiklet, keşfinden bu yana toplumlar içinde çesitli işlevlere sahip bir araç olarak hayatımızda yer alıyor.…
Sosyologmekaniker'e hoşgeldiniz... Bisiklet, Bisiklet mekaniği ve sosyoloji üzerine içerikler , Tamir rehberleri ve kitap incelemeleri…
This website uses cookies.